Bir Türk’ün Gözünden Makedonya

1

Evet. Evet.. Başlığın biraz abest kaçtığının bende farkındayım. Ancak anlattıklarımdan sonra başlığımın size de mantıklı geleceğini düşünüyorum.

Öyleyse hemen başlıyorum.

İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanından kalkan uçağımız yaklaşık 1.5 saat sonra Üsküp – Büyük İskender Havalimanına indi. Oldukça büyük ve ihtişamlı bir havalimanı bekliyordum. Ancak piste teker koyduğumuzda anladım ki, düşüncelerim beni yanıltıyordu.

Havalimanının içerisinde girdiğimde direkt Atatürk Havalimanı ile kıyasladım. Kıyasım gereksiz ve moral bozucuydu. Artık kıyas yapmadan doyasıya gezmek istiyordum.

Bu yüzden direkt hostel arayışına girdim. Hem ucuz hem de güvenilir bir yer ararken Shanti Hostel’i buldum. Geceliği 10 Euro idi. Oldukça makul olan bu fiyat ile bize kapılarını açan Shanti Hostel – Skopje, kendisinden de gayet memnun bıraktı beni. Odaları çoklu konaklamalara uygundu. Ortak alanları ve ortak bir mutfağı vardı. Hijyen takıntım olduğundan dolayı banyoyu hiç kullanmadığım için iyi ya da kötü bir yorum yapamayacağım. Fakat hostel çalışanları gayet güler yüzlü ve yardım severdi, bunun faydasını her anlamda gördüm.

Benim ziyaretim sırasında 1 TL = 20 Makedon Dinarı yaptığı için oldukça ucuz fiyatlara gezmiştim. TL’nin değer kaybı ile birlikte bu kur farkı azalmış olabilir. Vizesiz geçiş hakkına sahip olmamızda ayrı bir avantaj bu güzellikleri göre bilmek için.

MAKEDONYA’DA GEZİLECEK YERLER NERESİ?

ÜSKÜPTE GEZİLECEK YERLER

Bu şehri ülkenin gezi, kültür ve eğitim merkezi olarak adlandırmak yanlış olmaz diye düşünüyorum. Yıllarca farklı uygarlıklara ev sahipliği yapmış bu toprakları ikiye bölen bir taş köprü bulunmaktadır.

Bu taş köprü şehri görünmez bir şekilde iki yakaya bölmektedir. Bir kısmında Müslüman popülasyonu oldukça fazla bir kısmında ise Hristiyan popülasyonu oldukça yüksektir.

Gündüz ve gece farklı iki şehirmiş gibi davranan Üsküp’te gece bina aydınlatmaları sebebi ile kendinizi Budapeşte’de gibi hissedebilirsiniz.

Hristiyan ve Müslüman kültürünü bir arada bulunduran bu güzel şehir adeta “Elveda Rumeli” dizisini anımsattı bana. Oldukça benzer role-model’de insanlar gördüm, bu da beni gülümsetti.

Üsküp’teki Üsküp kalesini de kesinlikle görmeli ve gezmelisiniz. Biraz yorucu bir tempo olsa da her gün Makedonya’da değilsiniz en nihayetinde.. Bu yorgunluğu göze alırsanız şehri tepeden görebilme fırsatını da yakalayacaksınız.

Sizin için unutulmazlar köşesine bir anı daha ekleyeceksiniz.

Gelelim başlığımızı açıklamaya, Üsküp’te Skopje City Mall’e gitmek için bir taksi durağına yanaştık. Arkadaşlarımla Türkçe konuştuğumuz için bir taksici “Aaa.. Abi bende Türk’üm. Gelin sizi ben götüreyim.” deyince “tamam” deyiverdik. Burada hatanın büyüğü bizim çünkü T-mobile’den yeni bir hat alıp açtırmadık navigasyon ya da maps kullanmak için. Operatörümüzü kullandığımızda ise ücretler oldukça pahalı idi. Neyse güvendik bizim abiye..

20 25 dakika yolculuk yaptığımız sırada biz buradan geçmedik mi dedim bir arkadaşıma hatta bak dönerci falan dedim. O da evet abi dedi. Taksiciye hemen inelim biz dedik. İndik 500 ya da 650 Dinar’da para verdik.

2 dakika yürüdükten sonra, taksiye bindiğimiz kavşağa geldik. Bir Makedon’a sordum. Skopje City Mall’e nasıl gidebiliriz diye. Eli ile işaret etti hemen şurası diye.

Galiba dolandırıldığımı kabul etmek biraz zamanımı alacak, çünkü hala kabul edemiyorum. 😊

Neyse, AVM’de birisinden İngilizce olarak “sigaramı yakmak için ateş istedim.

  • ” Abi sende mi Türk’sün asdasfasdas” dedi.

+   Nereden anladın dediğimde,

  • “Biz Türkler kendimizi her yerde belli ediyoruz abi. Burada Türklere karşı dikkatli ol. Dolandırılma ha!” dedi. Beni aldı bir gülme.

+  Tamam dedim ve ayrıldım yanından.

Vardar Nehri’ne de bir göz gezdirip çarşı turumuzu tamamladıktan sonra ertesi gün planlarımızı oluşturmaya başladık.

Ertesi gün ki planımız Bitola’ya gidip Mustafa Kemal Atatürk’ün okuduğu okula gitmekti. Bir araba kiralayalım derken Romanya’lı arkadaşlarda bize dahil olmak istediği için 2 araç kiraladık. Hemde bir Türk’ten. 20 kilometre gittik gitmedik araçlarımızdan bir tanesi bozuldu..

Hemen aradık bizim Türk Hacı Amca’yı bağane gardeşim bağane ben sağlam teslim ettim sağlam isterim türküsü söylemeye başlayınca canımız bir hayli sıkıldı.

Tesadüfen Ford Yetkili Servisi’nden Zora isimli bir yabancıya denk geldik. Aracımızı 15 -20 dakika içerisinde tamir etti. Ücret dahi almadan,

  • “Makedonya’ya yeniden gelin. Bura ile ilgili güzel anılarınız olsun. Siz bizim Türk kardeşlerimizsiniz diyerek” gözden kayboldu.

Gerçekten yeniden tüylerimi diken diken etti bu duygusallık ve misafirperverlik.

Yolumuza devam ettik, ağaçların arasında bisiklet süren insanlardan tuttun da uzun yolculuklarda bisiklet sürenler, el ele yürüyenler, bir çok mutlu insan gördüm bu yolculukta. Ağaçlar ve doğa adeta bizim için görsel bir şölen hazırlamıştı. Biraz biraz güneşli olan hava buralara kadar geldiniz yağmurumu da göstermeden sizi bırakmam dercesine üzerimize birkaç damla su serpiştirmeye başladı.

BİTOLA’DA GEZİLECEK YERLER

El ile örme taştan tünellerden geçtikten sonra, Bitola’ya ulaştık. Biraz park sıkıntısı yaşadıktan sonra aracımızı güzel bir yere bırakarak Ulu Önder’in okuluna girişi yaptık.

Avizeleri ve ihtişamı ile oldukça büyüleyici bir okuldu. 5 Euro gibi de bir ücret ödedim. Ancak tarih kokuyordu. Duvarına ve kapılarına elimi sürerek ilerledim. Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri üniformaları ve bazı şahsi eşyaları sergileniyordu bir holde. Orayı da gezdikten sonra hatıra defterine bir şeyler yazmak istedim. Tam yazdığım sırada nedendir bilinmez gözlerimden 1-2 damla yaş süzüldü. Sonrasında hemen toparladım kendimi..

Biraz hava almak için indiğim bahçesinde fotoğraf çektirmeden duramazdım tabi ki. Orada da hemen bir fotoğraf çektirdim.

Bitola’ya gelme amacımız sadece bu okulu görebilmekti. Bu yüzden kafamızda hemen Ohrid planlarımız canlanmaya başlamıştı. Artık Ohrid’e gitmek için sabırsızlanıyorduk.

OHRİD’DE NELER YAPILIR?

İnternetimiz olmadığı için detaylı araştırmalar yapamıyor ve hayalimizde Ohrid’i canlandırıyorduk. Göl varmış, göl varsa hıımm mangal yaparım falan diye düşünürken “Aman Allah’ım bu nedir? Cennete düştüm galiba” dedim araçtan iner inmez.

Bira tarafta yüksek hakim tepeye dizilmiş evler, bir tarafta balıkçı ve gezi tekneleri, bir tarafta orman ve yeşillikler, bir tarafta heykeller ve en önemlisi sizi sıcaklığı ile göğsüne basan bir Makedonya bayrağı.

Burası çok güzeldi, hissediyordum. Hemen gezeme başlamalıydım. Hızlı hızlı ve emin adımlarla kendimi hakim tepenin yollarına vurdum. Terledikçe hızlandım, terledikçe hırslandım. Ama yokuş benden daha kararlı idi. Bir nokta da oturup dinlenmem ve su içmem gerekti. Hava oldukça sıcak ve nemli idi.

Bir evin arasından gölü gördüm galiba ama göl mü deniz mi emin değildim. Göl olmalıydı. Kimse bana denizden bahsetmedi çünkü. Göldü, göl.

Hayran hayran tarihi binaları izlerken buradaki eski evlerin oldukça modern bir şekilde dizayn edildiğini ve restorasyonunun oldukça düzgün yapıldığını gördüm. Bu beni çok sevindirmişti.

Yine tırmanırken yukarı doğru.. Bir basketbol sahası gördüm.. Gölün kenarında.. Aman Allah’ım böyle bir keyif olamazdı. Hem basket oynayacaksın. Hem de göle karşı oynayacaksın. İ-n-a-n-ı-l-m-a-z güzel gözüküyordu. Ama benim zirveye ulaşmam ve orada sürekli bahsedilen kiliseye gitmem gerekiyordu.

Aynı kararlılıkla devam ettim. Arvanut kaldırımlı yollardan yürürken, bazen atlamam gereken engeller olabiliyordu. Kalp atışlarımdan bir yere tırmandığımı hissediyordum. Ama buna değecek olan kiliseyi ve kayalıkları gördüm..

Bir çok arkadaşımda benimle eş zamanlı olarak gelmişlerdi fakat hepimiz çok yorgunduk. Bu manzaranın tadını çıkarabilmek için herkes suluklarına ve erzaklarına yönlendi. Oldukça koyu sohbet ettikten sonra gezimize yeniden devam ettik.

Buradaki manzara ve tarih gerçekten görülmeye değer. Mutlaka ölmeden önce yapılacaklar listenize eklemelisiniz. Aziz Yuhanna Kilisesi’ne (Saint John Church) ormandan yürümek güzel ama yorucu bir tercih olacaktır. Bunu göze alarak yol seçiminizi yapmalısınız.

Gezimize devam ederken,

Sinan Çelebi Türbesinde dua ettikten sonra, Çar Samule Kalesi’ni bize Makedon arkadaşlarımız gezdirdi.

Makedon arkadaşlarımızın arasında Damian’ı oldukça sevmiştim. Kendisi diş hekimi. Benim alerjim tuttuğunda bana ilaç bulup beni iyileştirmiş ve motoru ile oldukça fazla dolaşmamı sağlamıştı.

Kendisine buradan yine misafir perverliği için teşekkür etmek isterim. Bunun yanı sıra Zorica, Gjoko, Vladimir’e de ayrı ayrı teşekkürü borç bilirim. Güzel insanlar.

Çar Samuel Kalesi’ni de dostlarımız sayesinde gördükten sonra artık bir cafede dinlenmemiz gerektiğini düşündük. Ekip olarak havlu attık.

Dönerken Sırp Sınırına en yakın nokta olan Struga Şehrinde birer su içtikten sonra, Üsküp’e dönüşümüzü tamamladık.

Bu gezim sonrasında yurtdışında kesinlikle kendi memleketlim ya da kendi ırkımdan olan birisi ile birlikte hareket etmeme kararı aldım. Yabancı insanların hiç birinden bir zarar gelmez iken, kendi dilimi konuşan insanların bizi ne kadar mağdur ettiğini düşündüm.

Siz siz olun yurtdışında oranın yerlilerine güvenin. Hele ki bu yer Makedonya ise 3 kişiden birisi zaten Türkçe biliyor. Çok iyi konuşamasalar da sizi anlıyor ve cevap verebiliyorlar.

Yaşadığım tüm olumsuzluklara (sağlık, dolandırılma, sakatlanma, uykusuzluk v.b) rağmen, bir daha olsa bir daha yapacağım bir gezi idi benim için. Kesinlikle pişman olmadım.

Göl kenarında unutulmaz sohbet ve muhabbetler sırasında dikkatimi çeken bir çiçeğinde fotoğrafınız sizler ile paylaşmak istiyorum. Bu fotoğraf benim hafızamdaki Makedonya simgesi. Umarım sizde güzel simgeler ve anılar edinirsiniz.

Dünya görüşüme bu ülke ve bu insanları da katabildiğim için oldukça mutluyum. Sizde Makedonya’ya gidecek olursanız. Üsküp – Bitola – Struga – Ohrid şeklinde güzergahınızı belirlemelisiniz.

Gezinizi tamamladıktan sonra “İYİ Kİ” diyeceğinizden adım kadar eminim..

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu yapınız
Lütfen adınızı giriniz